sesliterapi :
Bazen ateşin kendisi yakmaz da, o ateşe odun atanların susuşu yakar insanı…
Ve en çok canını acıtan, düşman bildiklerinin darbesi değil; dost sandıklarının sessizliğidir.
Çünkü bir yerin yanması için ille de bağıran bir kalabalık gerekmez;
bir tek susan yeter.
Bir tek yüzünü çeviren.
Bir tek “ben sana inanıyorum” demeyen.
Ve sen, İbrahim gibi…
Ateşin ortasında dururken, aslında en çok içinin yandığını fark edersin.
O sana “kardeşim” diyenin sırt çevirmesi,
sana göz kırpanın arkandan gülmesi,
yüzüne tebessüm edenin içinden seni yargılamasıdır seni en çok yaralayan.
Dışın yanar, evet. Ama içteki o sarsıntı… işte o, ömür boyu iz bırakır.
Çünkü insan düşmanı tanır, gardını alır.
Ama yakınına inandığı kişiye açık durur kalbi.
Ve o kalpten vurulmak, en ağır yangındır.
Bir bakarsın…
Ateşi harlayan, en yakını;
ateşi görmeyen, en güvendiğin;
ateşe odun taşıyan, en sessiz kalan olmuş.
İşte o an anlarsın:
İnsan bazen ateşten değil, yalnızlıktan yanar.
Ama unutma…
İbrahim’in ateşine serinlik emredildiği gibi,
senin kalbine de bir gün su inecek.
Ve o su, kimsenin değil; sadece Allah’ın rahmetiyle dolacak.
Çünkü seni oraya atanlar değil, oradan çıkaran kudret önemlidir.
Ve sen düştüğün her ateşten daha sağlam kalkacaksın.
Ama bu sefer… elinde kibrit tutanların isimlerini kalbine değil, mesafene yazacaksın.
2025-05-27 21:35:23